HIRİSTİYAN MİSYONERLİĞİN RACONU İKİ YÜZLÜLÜKTÜR


Bugünkü Hıristiyanlığın kurucusu olan Aziz Pavlus’a göre propaganda uğruna misyonerler iki yüzlü davranmalıdır.

Misyonerliğe niye karşı çıktığımızı garipseyenler olduğundan söz etmiştik Pazartesi günü. Öyle ya biz İslam’ı anlatabildiğimize göre onlar da Hıristiyanlığı anlatabilmeliydiler. Ama tam burada bir sorun var. Misyonerlikte iki yüzlülük esastır. Bunu bendeniz değil, bugünkü Hıristiyanlığın kurucusu olan Saint Paul

(Aziz Pavlus) söylüyor.

İşte Kitab-ı Mukaddes’te yer alan Pavlus’un misyonerlik öğretisi: Pavlus’un Korintlilere birinci mektubu Müjde’yi yaymazsam vay halime! Eğer Müjde’yi gönülden yayarsam, bir ödülüm olur; gönülsüzce yayarsam, sadece bana emanet edilen görevi yapmış olurum.

Peki ödülüm nedir? Müjde’yi yayarken bunu karşılıksız olarak bildirmek, böylece Müjde’yi yaymaktan doğan hakkımı kullanmamaktır. Ben özgürüm, kimsenin kölesi değilim. Ama daha çok kişi kazanayım diye herkesin kölesi oldum. Yahudileri kazanmak için Yahudiler Yahudi gibi davrandım. Kendim Kutsal Yasa’nın denetimi altında olmadığım halde, Yasa altında olanları kazanmak için onlara Yasa altındaymışım gibi davrandım. Tanrı’nın Yasasına sahip olmayan değil de Mesih’in Yasası altında olan biri olarak, Yasa’ya sahip olmayanları kazanmak için Yasa’ya sahip değilmişim gibi davrandım. Güçsüzleri kazanmak için güçsüzlerle güçsüz oldum. Ne yapıp yapıp bazılarını kurtarmak için herkese her şey oldum. Bunların hepsini Müjde’de payım olsun diye Müjde’nin uğruna yapıyorum. ( Kitab-ı Mukaddes, Pavlus’un Korintlilere birinci mektubu, Bölüm : 9/16-23 ) Buna göre, bir hıristiyan misyoner müslümanı hıristiyanlaştırmak için müslüman gibi görünebilir. Tabii, bu olayın sadece bir yönü.

Bir de tarihte misyonerlik ile emperyalizmin kol kola çalıştığını görüyoruz, özellikle de Afrika ve Yakın ve Uzak Doğu’da. Bu durum misyonerliğin sadece dini bütünlüğümüz açısından değil Prof Dr Haydar Baş’ın ısrarla vurguladığı gibi “milli bütünlüğümüz” açısından da büyük bir tehlike ve

hatta tehdit niteliğinde olduğunu göstermektedir. Endonezya ve Nijerya’daki ve daha önceleri Lübnan’daki hıristiyan-müslüman çatışmalarını göz önüne alırsak Türkiye’nin geleceği için yüreğimizin titremesinin sebebi yeterince anlaşılır sanırım. Osmanlı Devleti’nin parçalanması için hıristiyan ve yahudi azınlığın nasıl kullanıldığını ne çabuk unuttuk. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldur ama tarih affetmez.


Anasayfa İleri