BATI'DAKİ TARİHÇİLİKTE MİSYONER BAKIŞ AÇISI EGEMEN


Şimdi McCarthy'nin görüşlerine gelelim.McCarthy, Louisville Üniversitesi'nde
tarih profesörü. "Ölüm ve Sürgün", "Müslümanlar ve Azınlıklar", "Osmanlı
Türkleri" adlı kitapları, özellikle Ermeni Soykırımı iddialarını reddetmesiyle
dikkat çekti. 1998'de, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Liyakat Nişanı verilen
McCarthy ile Washington'da, Milliyet'ten Yasemin Çongar'ın yaptığı söyleşiden
bazı pasajlara dikkat çekeceğiz.
McCarthy, Batı'daki tarihçilikte temel problemin misyoner bakış açısının
kullanılmasından kaynaklandığını belirliyor: "Geleneksel tarih yazımına
Batılıların, özellikle de misyonerlerin bakış açısı egemen. Karşılaştığımız
sorunların asıl nedenlerinden biri bu. Misyonerler çoğu zaman doğruyu
yazmadılar.

Ben Osmanlı tarihçisiyim, Türk tarihçisiyim. Dolayısıyla, bu halkın
kendi kaynaklarını kullanmak durumundayım. Türkiye ile ilgili olarak,
İngilizlerin, Amerikalıların fikrini bilmeniz gerekir. Ancak asıl malzemenizi
almanız gereken yer, Türklerin kendisidir. Bu tavrı doğrulayan iyi bir örneği,
Anadolu'nun nüfusuna ilişkin ilk çalışmalarımda gördüm. Birinci Dünya Savaşı'nı
incelerken, nüfus verilerine bakarsanız milyonlarca Türk'ün öldüğünü görürsünüz.
Bu size, ortalıkta bir soykırım değil, bir savaş yaşandığını gösterir. Bunu
görmek için, Batı kaynaklarını kullanmanız ise mümkün değil. Çünkü Osmanlılar,
halkı sayıyorlardı; Batılılar ise hiç sayım yapmadılar, sadece rastgele tahminde
bulundular. Batı'da Müslümanlara, özellikle de Türklere karşı büyük önyargı var.
Geçmişi çok gerilere uzanan bir önyargı bu. Batılılar, "Eğer Hıristiyanlar bir
hikaye anlatıyorsa, bu doğrudur. Eğer Müslümanlar anlatıyorsa yanlış olmalı"
diye düşünmeye alışık."

Batılıların klasik iddialarından daha doğrusu iftiralarından birisi de devlet
arşivlerindeki konuya dair belgelerin Osmanlılarca yok edildiğidir.McCarthy,
bunun bir çarpıtma olduğuna dikkat çekmektedir:"Ben belgelerin yakıldığına
inanmıyorum. Hatta yakılmadığına ilişkin önemli ipuçları olduğunu düşünüyorum.
Örneğin, Ermenilerin tehciri ile ilgili belgelere bakalım. Ne yapılacağını harfi
harfine tarif eden belgeler halen arşivde. Bu belgeler, her sıranın başına
jandarma verilmesini, jandarmanın Ermenileri şehirden çıkarmasını, mallarının
adil bir fiyata satılmasını öngörüyor. Valilere göçe zorlanan halkın korunması
talimatını veriyor. Bu belgelerden çok sayıda bulduk arşivde. Aynı konuda
farklı, gizli belgelerin de olduğunu düşünmek ise saçma olur. Osmanlı hükümeti
neden iki ayrı tip belge hazırlasın? Belgelerden bir kısmı, kamuoyuna yönelik
hazırlanmış olsa, belki şüphelenirdik. O zaman kamuya açık belgelerde, "Aman,
Ermenilere iyi davranın" deniliyor, gizli belgelerde ise "Eziyet edin" emri
veriliyor kuşkusu olurdu. Ancak bu belgelerin hiçbiri kamuya açık değil. Hepsi
özel belgeler; askeri komutanlara gönderilmiş gizli talimatlar." McCarthy
"Dahası Osmanlı hükümetinin, Ermenilere saldıran 2 bin kadar kişiyi idam
ettiğini ya da hapse attığını biliyoruz" diyor ve soykırım iddiasının bir yalan
olduğunu söylüyor: "Bütün bunlar bana soykırım yaşandığını düşündürmüyor.

" McCarthy, o dönemde soykırım iddialarını araştıran Amerikalıların tek yanlı
olarak Ermeniler aracılığı ile bilgi topladıklarını hatırlatıyor: "O sırada
bölgede, olup biteni incelemek üzere gönderilmiş Amerikalı komisyon üyeleri de
vardı. Ancak bunlar genellikle gittikleri kasabalarda büyük bir masanın
çevresinde otururlar, Amerikalıların bir yanına bölgenin Ermeni piskoposu, diğer
yanına silahlı adamlar ve bir de Ermeni çevirmen dizilir. Sonra soruşturmalarını
başlatır ve Türk köylüleri çağırıp, "Ne oldu, anlat" diye sorarlar. Bu durumda
Türk köylüsü ne anlatsın, zaten ne söylese, çevirmenler Ermenidir; doğru
çevrileceğinin garantisi yoktur." McCarthy bir de bağımsız araştırma yapan iki
Amerikalı'dan söz etmekte Van ve Bitlis gibi bölgelere giden bu
araştırmacıların hazırladığı raporların hasır altı edildiğini vurgulamaktadır:
"Hazırladıkları raporda, Ermenilerin Müslümanları öldürdüğünü, Müslüman evlerini
yıktıklarını anlatmışlar ve bu raporu, ABD'ye göndermişler.Ancak komisyon
raporu, bu adamların yazdıklarını hiç yansıtmadığı gibi, birileri kimse görmesin
diyerek belgeleri de saklamış. Çünkü komisyon raporu, kıyımın Müslümanlar
tarafından Ermenilere karşı gerçekleştirildiği iddiasında.

Oysa biz bugün bu gizlenen raporu biliyoruz, çünkü ben Amerikan arşivlerinde,
eski gazeteler ve çerçöple birlikte bir kenara atılmış halde bu raporun taslak
kopyasını buldum. Demek ki, Amerikan resmi raporunda, bilinçli bir çarpıtma
sözkonusu. İngiliz raporlarında da, adı verilmeyen kaynakların hemen her zaman
misyonerler ve Ermeniler olduklarını ortaya çıkardım. Tarihçi Arnold Toynbee'nin
bu konudaki ünlü kitabını yazmak için, İngiliz istihbaratının propaganda
bürosundan para aldığını biliyoruz."
(http://www.milliyet.com.tr/1998/11/11/entel/ent.html)

Zaten bir Protestan-Hıristiyan Ermeni imparatorluğu kurmayı tasarlayan
Amerika'nın bu konuda objektif düşünmesini beklemek aptallık olurdu. Bugün
Ermeni oylarının ABD'deki Başkanlık seçimlerindeki etkisinin sözde soykırım
tasarısını temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze getirmesi ne kadar politik
ise bu raporların hazırlanışı da o kadar politiktir.

Burada bir cumhurbaşkanımızın hatasına da dikkat çekmek gerekiyor: "Soykırım
iddiası bir atımlık barut, atsınlar da kurtulalım ve artık başımız bununla
ağrıtmasınlar" mealinde bir görüş öne sürüyorlardı. Halbuki sokaktaki adam da
bilir ki soykırım iddiasını toprak talebi izleyecektir ve de diğer soykırım
iddiaları.Hem neden bir iftirayı kabul edelim ki?


Anasayfa