Âlemlere Rahmet Hz Muhammed'in Hıristiyanlarla bir tartışması


Fahruddin er-Razi'nin Ibn Ishak'tan aktardığına göre Hz Muhammed'in Islam'a davet mektubu üzerine yola çıkan Necranlı hiristiyanlar arasındaki piskopos el-Eylem (Ebu Harise b. Alkame) Hiristiyanliktaki egitim ve ögretimi, Hiristiyanlığa yaptigi hizmetleri, çalismalari sebebi ile ve ilmi ile meshur oldugu için, ona Rum hükümdarları tarafından izzet ve ikramlara mazhar kılınarak, kendisine birçok mallar verilmiş ve idaresine birçok kiliseler baglanmıştı. Necran’dan gelirken bir katıra binmis, onun yularını da kardesi Kürz b. Alkame çekmistir. Ebu Hârise’nin katiırı yürürken birden tökezler.

Kardesi Kürz, Hz. Peygamber (s.a.s)’i kastederek, “O uzaktaki helâk olsun” deyince, Ebu Hârise, “Aksine senin anan helâk olsun” dedi. Bunun üzerine Kürz, “Niçin ey kardesim?” deyince, o cevaben, “vallahi o bizim beklemekte oldugumuz peygamberdir” der. Kürz de, “Bunu bildigin halde, ona inanmana engel olan nedir?” der. Ebu Hârise, “Su krallar bize çok mallar verip, izzet-ü ikramda bulundular. Eğer biz Muhammed’i tasdik edecek olursak, onlar bütün verdiklerini geri alırlar” dedi. Bu cevap Kürz’ün kalbinde bir ukde oldu. Müslüman oluncaya kadar bunu gönlünde sakladı. Müslüman olunca, bu hadiseyi anlatti.

Sonra bu üç ileri gelen reisleri, piskoposlari ve danismanlari Hz. Peygamber (s.a.s) ile, dinlerindeki ihtilaflar üzerinde konuştular. Onlar bazen Hz. Isâ (a.s)’nin Tanri oldugunu, bazen “Allah’in oglu” oldugunu, bazen de üçün (Baba-Ogul-Ruhul-Kudüs) üçüncüsü oldugunu söylüyorlardı. “O Allah’tir” demelerine, “Çünkü ölüleri diriltir, anadan doğma körleri, alaca hastalığına yakalanmış olanları ve diğer hastaları iyileştirir, gaybları haber verir, çamurdan kuş seklinde bir sey yapar, ona üfler, o da uçardı’ diye delil getiriyorlardı.

O’nun, Allah’ın oglu olduğu iddiasına da, “Çünkü O’nun bilinen bir babasi yoktu” diye istidlâl ediyorlardı. Onun, üçün üçüncüsü olduğu görüşlerine de, “Çünkü Allah “Biz yaptık,” “Biz kıldık” diyor. Eğer Allah bir olsaydı “Ben yaptım” derdi, diye istidlâl etmişlerdir. Buna karşılık Hz. Peygamber (s.a.s) onlara “Islam’a giriniz” deyince, onlar, “Biz senden daha önce Islâm’a girdik” dediler.

Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s), “Yalan söylüyorsunuz. Allah’a bir oğul isnad edip duruyorken; haça taparken ve domuz eti yiyip dururken, sizin müslümanlığınız nasıl doğru olur” dedi. Onlar da: “Eğer O, Allah’in oğlu değil ise, onun babası kimdir?” dediler. Hz. Peygamber (s.a.s) sustu ve bunun üzerine Allah Teâlâ, Âl-i Imrân sûresinin başından seksen kadar âyeti indirdi.

Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.s) onlarla münazaraya baslayarak, söyle dedi:

-“Bilmiyor musunuz, Allah ölümsüz olan bir Hayy’dır, diridir? Hz. Isa, ise, ölümlüdür...”

-“Evet, biliyoruz.. “

-“Bilmiyor musunuz ki, babasına benzemeyen hiçbir çocuk yoktur?”

-“Evet biliyoruz.. “

-“Bilmiyor musunuz ki, Rabb’imiz her seye hâkim ve kayyûmdur? Onu korur, gözetir, muhafaza eder ve rızıklandırır.. Halbuki Isa, bunlarin herhangi birini yapabilir mi?”

-“Hayir... “

-“Bilmiyor musunuz, yerde ve gökte bulunan hiçbir sey Allah’a gizli kalmaz? Isa ise, Allah’in bildirdiğinden başka herhangi bir seyi bilebilir mi?”

-“Hayır... ‘

-“Rabb’ımız, Isa’yı anasının rahminde diledigi gibi şekillendirdi.. Bunu bilmiyor musunuz?.. Rabb’imizin ise yemez-içmez ve abdest bozmaz oldugunu bilmiyor musunuz?”

-“Evet, biliyoruz. “

-“Isa’yi anası, bir kadının çocuğunu taşıdığı gibi taşımış, yine bir kadının çocuğunu doğurduğu gibi de doğurmuştur. O da, bir çocuğun beslenmesi gibi beslenmiş, gıdalanmıstı.”

-“Evet... “

Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s), --“O halde Isa, sizin iddiâ ettiginiz gibi nasıl bir ilâh olabilir?” dedi. Onlar da, bunu anladılar; ama sonra küfrân-i nimette bulunarak, inkârı sürdürdüler. Yine onlar inadlarını sürdürerek:-“Sen, lsa’nin, Allah’ın kelimesi ve O’ndan bir ruh olduğunu zannetmiyor musun?” dediler. Hz. Peygamber de: “Evet, öyle biliyorum” deyince, bunun üzerine onlar: “Eh, bu da bize yeter” diye cevap verdiler.

Bunun üzerine AIlahu Teâlâ, “Işte kalblerinde bir eğrilik bulunanlar, sırf fitne aramak, onun teviline yeltenmek için, onun mütesabih olanına tâbi olurlar. Halbuki onun tevilini ancak Allah bilir. Ilimde derinleşmiş olanlar ise, “Biz ona inandık. Hepsi Rabb’imiz katındandır’ derler. Akıl sahiplerinden baskasi bunu iyi düşünemez” (Al-i Imran: 3/7) âyetini indirdi. Sonra onlar, bu âyeti kabul etmeyince Allahu Teâlâ Hz. Muhammed (s.a.s), onlarla “mübâhele”yi (karsilikli lanetlesmeyi) emretti." Lanetlesme konusunu daha önce ele aldığımız için burada yer vermeyecegiz. (er-Razi, Tefsir-i Kebir, çev. S. Yildirim vd, Ank.-1989, VI/122-124.)


Anasayfa İleri