HAZRET-İ KUR’AN’A GÖRE YAHUDİ VE HIRİSTİYANLARIN, KURTULUŞ İÇİN İSLAM’A GİRMELERİ GEREKLİ Mİ, YOKSA KURTULUŞ İÇİN KENDİ DİNLERİ ÜZERİNE KALMALARI YETERLİ Mİ? |
Bazı reformist ilahiyatçılar, Bakara suresinin 62. ayetine dayanak göstererek Ehl-i Kitab’ın kurtuluş için Hazret-i Kur’an’a ve Hz Muhammed’in peygamberliğine inanması gerekmediğini, kurtuluş için kendi dinleri üzere kalmalarının yeterli olduğunu ileri sürmektedir. Bu görüş özellikle iki açıdan sakattır. Birincisi Hazret-i Kur’an’ın en büyük tefsircisi yine Hazret-i Kur’an’dır; bu nedenle Hazret-i Kur’an’ın bütünlüğü göz önüne alınmadan böyle bir yoruma gidilmesi atomistik (parçacı) bir yaklaşıma dayalı bir yorum olur ki böyle bir usulsüzlükle yapılamayacak yorum yoktur. Başka deyişle parçacı yaklaşımla herkes her istediğini Hazret-i Kur’an’a dayandırmaya kalkışabilir. Bu bağlamdaki diğer ayetler göz önüne alındığında reformist ilahiyatçıların yorumlarındaki çarpıklık ortaya çıkmaktadır. İkincisi söz konusu ayet Hazret-i Kur’an’a ve Hz Muhammed’in peygamberliğine inanmadan kurtuluşun mümkün olduğunu bildirmemektedir: “Şüphesiz iman edenler; yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah'a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.” (Bakara sûresi, 2/62). Ayette kurtuluş için gerekli koşullardan başlıcaları sayılmaktadır. Ancak bunların aynı zamanda yeterli koşullar olduğuna dair bir beyan yoktur. Ve üstelik Hazret-i Kur’an, Allah’ın din olarak İslam’ı seçtiğini bildirmektedir: “...Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim... ” (Maide sûresi, 5/3) Hazret-i Kur’an mesajının evrensel olduğunu defaetle vurgular: "O, alemler için bir öğüttür." (Tekvir sûresi, 81/27). “Oysa o (Kur'an), âlemler için ancak bir öğüttür.” (Kalem sûresi, 68/52) “Bu Kur'an, ancak âlemler için bir öğüttür.”( Sad sûresi, 38/87) Hazret-i Kur’an’a göre Hz Muhammed’in peygamberliği de tüm insanları kapsamaktadır, başka deyişle Hz Muhammed’in peygamberliği evrenseldir: “(Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya sûresi, 21/107) "Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler. "(Sebe' sûresi, 34/28) Sonuç olarak " Allah nezdinde hak din İslâm'dır...."(Al-i İmran sûresi, 3/19) ve "Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır. "(Al-i İmran sûresi, 3/85) |
İslam’a göre kurtuluşun asgari şartı imandır |
İman ise, Cibril hadisinde tanımlandığı gibi , Allah'a meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, kadere ve ölümden sonra dirilişe inanmaktır: “...Sonra (Cibril) tekrar sordu: "Bana iman hakkında bilgi ver?" Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) açıkladı: "Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır."...” (Hadisin devamındaki şu notu da eklemeliyiz: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Ey Ömer, sual soran bu zatın kim olduğunu biliyor musun? dedi. Ben: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" deyince şu açıklamayı yaptı: "Bu Cebrail aleyhisselâmdı. Size dininizi öğretmeye geldi." (Buhârî, İman 37, Müslim, İman 1, ; Nesâî, İman 6; Ebu Dâvud, Sünnet 17,; Tirmizî, İman 4.) Bu nedenle , peygamberlerden ve kitaplardan birine inanmayanın mü'min olması ve kurtuluşa ermesi mümkün değildir. İslam'da imanın temel ögelerinden biri de, hiç bir ayrım yapmaksızın, bütün peygamberlere inanmaktır. Çünkü her peygamber aynı hakikatın tebliğcisidir: “... O halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin...”( Al-i İmran sûresi, 3/179) “De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah`a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.” (Araf sûresi, 7/158) Bu nedenle herhangi bir peygamberi inkar etmek, diğer peygamberlerin getirdikleri hakikati de inkar etmekle eş anlamlıdır. Bundan dolayı Hazret-i Kur’an, Peygamberlerden bazısına inanıp diğerlerini inkar etmeni "küfür" olduğunu bildirir: “Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip "Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız" diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu; İşte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” (Nisa sûresi, 4/150-151)Buna göre, tek bir peygamberi inkar eden veya onu yalanlayanın da din dışına çıkacağı açıktır. Cennetin kimin tekelinde olduğu sorusu çerçevesinde yapılan tartışmalar, Hz Muhammed (s.a.v.)'in peygamberliğine inanmanın zorunlu bir şart olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Bazıları parçacı bir yaklaşımı izleyerek Bakara sûresi, 62 ve Maide sûresi, 69. ayetlerini indirgemeci bir yöntemle yorumlamakta ve kurtuluşa ermek için Allah'a ve ahiret gününe inanıp salih amel işlemenin yeterli koşul olduğunu savunurlar. (Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an'daki İslam, İstanbul- 1993, s. 367 vd; Süleyman Ateş, Yüce Kur’an'ın Çağdaş Tefsiri, I/124-175; Aynı yazar, "Cennet Kimsenin Tekelinde Değildir", İslamî Araştırmalar Dergisi, cilt:3, sayı:1, Ocak 1989, s.7-24) Buna karşılık Asr-ı Saadet Geleneğini sürdüren Ehl-i Sünnet çizgisindeki İslam bilginleri ise söz konusu iki ayeti Hazret-i Kur’an ve Sünnet-i Rasul’un bütünlüğü bağlamında ele alarak, kurtuluşa ermenin asgari şartları arasında Hz Muhammed (sav.) 'in son peygamber ve Hazret-i Kur’an'ın da son kitap olduğuna iman etmenin olduğunu vurgularlar. Bu nedenle de bütün dinlerin kurtuluşa erdirme açısından birbirine denk olduğu şeklindeki bir dini çoğulculuğa izin vermediği görüşündedirler. (Talat Koçyiğit, Cennet Mü'minlerin Tekelindedir", İslami Araştırmalar Dergisi, Cilt:3, Sayı:3, Temmuz 1989, s.85-94) İslam'da inanç alanının beşeri ve kişisel yorumla değil de, açık ve kesin nasslarla tespit ve tayin edildiği doğrusundan hareketle, bu konuda geleneksel İslami eğilimin doğru eksen olduğunu belirtmek gerekir. Hazret-i Kur’an, kurtuluşa ermenin asgari üç şartının bulunduğunu defalarca haber verir. Bu şartlar, Allah'a ve ahiret gününe inanmak ve salih (dünya ve ahirete ilahi ücrete elverişli) işler yapmaktır. Ancak bu, peygamberlerden birine veya bir kaçına inanmadan da olur anlamına gelmez. Elmalılı Hamdi Yazır’ın da belirttiği gibi Peygamber'e inanmak Allah'a inanmanın kapsamında yerini alır. Aksi taktirde Peygamber'e iman etmemek, imanın temel ilkelerine halel getirir. Velev ki tek bir peygamber olsun ,onu diğerlerinden ayırıp inkar etmek, risaletin mahiyetini inkar etmekle aynı anlamı taşımaktadır. Risaletin mahiyetini inkar ise, peygamberleriyle beraber, Allah'ı inkarla eş anlamlıdır. Konu ilgili ayetlerde (2/62 ve 5/69) peygamberlere iman etmenin zikredilmemesi, peygamberlere inancın, imanın temel ögelerinden biri olmadığı anlamını taşımaz. Nitekim başka bazı ayetlerde de imanın tanımı ile ilgili tanımı ile ilgili ögeler arasında ahiret gününe inanmak açık ve seçik olarak yer almazken, Allah'a imandan sonra Muhammed (s.a.v.) 'e iman zikredilir: "Müminler ancak Allah'a ve Resûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır. "(Hucurat sûresi, 49/15). Diğer bazı ayetlerde ise Peygamber'in aralarındaki bazı anlaşmazlıklarla yaptığı hakemliği kabullenmemek iman etmemek olarak tanımlanmaktadır: " Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar. "(Nisa sûresi, 4/65). İman etmenin sınırını belirtmekte olan bu ayette, Peygamber'i hakem kılma hükmüne razı olmak gayesi bulunmadığında imanın olmayacağı belirtilmektedir. Bu nedenle bu sınırı aşanlar azapla tehdit edilenlerden sayılmışlardır Görüldüğü gibi, kurtuluş ancak Hazret-i Kur’an’ın öngördüğü inanç biçimine inanmakla mümkündür. Müslümanların inanç biçimi ise peygamberlerin babası Hz İbrahim'den İsa Mesih’e ve son peygamber Hz Muhammed (s.a.v.)'e kadar gelen inançtır. Kitap ehli de bu davete muhataptır. " Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: "Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim." Ehl-i kitaba ve ümmîlere de: "Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?" de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görmektedir. " (Al-i İmran sûresi, 3/20) Hazret-i Kur’an müslümanların inanmaları gereken inanç biçimini belirlerken kurtuluş ulaştıran inanç biçimi de: "Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve esbata (Yakubun torunlarına ) indirilene Musa ve İsa'ya verilenlerle, Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin, inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk, deyin."(Bakara sûresi, 2/136) |